Ay her yerde aynı şey. O beni birçok yerlerde gördü, ben de onu… O benim kendisine böyle mütemadiyen başka başka yerlerde görünmeme hayret etmiyor, hâlbuki ben her yerde aynı yüzü gördüğüm için biraz hayret eder gibiyim. Evet hiç fark yok: Bu, Postdam Gölü’ndeki bir kayık içinde kendisine anlamaz gözlerle baktığım ay. Bu, Templin’de donmuş karları […]
Bu fikir yakınlığı, her noktada aynı şekilde düşünmenin neticesiydi; gerçi bunda, bir tarafın fikrini kabul edip kendisine mal etmeye diğer tarafın evvelden hazır bulunmasının da tesiri vardı. Fakat karşısındakinin her kanaatini doğru bulup benimsemek için vesile aramak da bir nevi ruh yakınlığı alameti değil miydi?
Seninle hiç şöyle uzun boylu konuşamadık evladım… Yazık!
Mühimce mevkilere geçen adamların esaslı âdetlerinden biri de galiba eski -ve kendilerinden geri kalmış- arkadaşlarına karşı gösterdikleri bu biraz da şuurlu dalgınlıktı. Sonra, o zamana kadar “siz” diye hitap ettikleri dostlarına birdenbire ahbapça “sen” diyecek kadar alçakgönüllü ve babacan oluvermek, karşısındakinin sözünü yarıda kesip rastgele manasız bir şey sormak ve bunu gayet tabii olarak, hatta […]
[…] İnsanlar nedense daha ziyade bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.
Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendimize sorarız: “Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?”. Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç […]
Etrafta kimseler yoktu. Az dalgalı deniz, sahildeki iri ve yosunlu taşları örtüp açıyor, epeyce yükselmiş olan güneşin altında hakiki rengini göstermeden kımıldıyordu. Uzaklardan birkaç irili ufaklı vapur ve daha ilerlerde şişirilmiş tulumlar gibi yatan adalar vardı. Ömer, “Burası da, görüyorsun ki, uçsuz bucaksız bir yer değil! Burada da gözümüze bir hudut çiziliyor. Okyanuslarda bile başka […]
Ömer birdenbire, gözleri parlayarak, elindeki mecmuayı masaya vurdu. “Bakınız… Bakınız!” dedi. “Burada bir şiir var… Beni deli eden şeyleri ne kadar açık söylüyor. Siz beni anlamıyorsunuz… Eminim ki bunu yazan beni anlayacaktır…”
Suiniyeti esas olarak kabul eden ve insanın dürüst, samimi ve namuslu olabileceğine ihtimal vermeyen bir kimseye karşı kendini müdafaa edebilmenin hazin imkânsızlığı onun elini kolunu bağlamıştı.
“Zavallıcığın daha haberi yok… Bir türlü söyleyemiyorum, bir hafta evvel babası öldü… Ne yapacağım bilmem” diye mırıldandı. Ömer içinde birdenbire sevince benzer bir şey parladığını hissetti ve gene bu anda bu histen dolayı müthiş bir utanma duydu. Bu ölümü kendisine yardım edecek bir hadise olarak telakki etmenin pek dürüst bir şey olmadığını düşündü. Fakat içimizde, […]