Hepimiz, kendi dünyamız, bütün dünyaymış gibi yaşarız. Birbirimizle çarpışmadan, kendi gerçeklerimize doğru kayıp gideriz.
İnsanın en büyük mucizesi, unutmak.
Görmemek için gözleri kapamaya benzemez unutmak.
Ama bir dakika, hayatta anlatılamayacak şey yoktur. İkna olmayanlar, tarihte de büyük romanlarda da hep kaybederler.
Her acı dünyanın yerine geçer ve her kedere başka bir evren gerekir.
Her şeye rağmen yaşamak isteyenler düşer sokaklara. Yoksa bütün kuleler, köprüler, denizler, otobüsler, trenler, kesici, delici aletler onların. Yaşamanın değerini bir tek sokaktakiler bilir. Gerçekten yaşayanlar da onlardır, ölmekten korkanlar da.
Dünyayı döndüren, toplumları dağıtan o en büyük duyguların özü, sıradan günlük hayatın içindedir. Kötülük sıradandır. Kimilerine göre insan ruhunun bu tür incelikleri yazılmaya değmez. Eee derler, ne anlattın sen bize? Onlar bin insan ruhunun bir araya gelip yıktığı bir evreni okumak isterler. Oysa içlerinden birisi bütün bir dünyadır, hayattır.
Oysa hayatta hiçbir şey kaybolmuyordu. Çöp oluyordu ama yok olmuyordu. Gazıyla, külüyle, geri kalan pisliğiyle, dönüştüğü başka bir şeyle var olmaya devam ediyordu bu dünyada.