Yaz köşkünün kapı eşiğinde dururken cebimden o gün bulduğum çakılı çıkarıp Katya’ya verdim. “Ah, teşekkür ederim, beyefendi. Unuttunuz diye korkmuştum.” Taşı kese biçimindeki çantasına, ötekilerin yanına koydu, elindeki büyük çantaya attı. “Bana dünyayı vermekte olduğunuz hiç aklınıza gelmiş miydi… parça parça olarak?”
Kırk beşinci doğum günümün akşamında, tek başıma çalışma masamda otururken, insanın kendine sorabileceği en kalıplaşmış soruyu sordum; Nereye gitti hepsi? Ve sonra da daha az kalıplaşmış olan başka soru: Neydi ki zaten?
Hayat iyi bir öğretmendir derler ama, boşuna. İyi öğretmenler asla dersi öğretmeden önce sınavı önüne dayamaz.
Belki ara sıra konuşacağı biri olsa, bu kadar “rüzgâr yemiş” gibi görünmezdi.
Ayağını yorganına göre uzatmak, bir burjuva değeridir, çünkü zenginlerin tasarruf etmeye değer bir şeyleri vardır. Fakirler alabildiğince harcar. Hayatlarının o renksiz dokusu üzerine biraz renk saçmak zorundadırlar. Aç olan, rüyasında kepekli pirinçle sebze görmez, görecekse pasta görür.