Küçük bir kütüphane, bir çiçek vazosu, bir levha, bir dolap gibi şeyin içindeki likör takımları, üstleri çiçekli, meşin sandalyeler… Bu refah havası!.. Melek’e bu eşyayı tanıdığı hissi gelmişti. Bütün bu eşyayı kaplayan hava, hastalık müstesna, içinde acayip bir tanıdıklık, bir merasim yapmışlardı. Konsol: “Merhaba Melek!”; likör takımı: “Bu hasta da olmasa o zamanki gibiyiz, değil […]
Bir insanı yanında uşak gibi çalıştıracak her işten sakın! İnsanoğlu birbirinin uşağı değildir, olamıyor. Sen o uşak gibi gözükene bakma! Ben en köpek ruhlu insanın birdenbire köpürdüğünü, menfaatini ayaklar altına aldığını gözümle görmüşümdür.
Kıştan yaza her çocuk başka türlü çıkardı. Çoğu şişmanlamış, rengi ağarmış, harikulade bir surette büyümüş olarak. Bana öyle gelirdi ki çocuklar yalnız kışın büyürler.
Yalnız olgun berberlerde düşünmekle makas şıkırdaması arasında bir denge vardır. Köü berber düşünürken ya makas elinde donakalır yahut da makas ahenksiz şıkırdar. Çok iyi berberse hem kafasına, hem eline hâkim olandır. Düşüncenin süratiyle, haletiruhiyeyle makasın ahengi bozulmamalıdır. Diyebiliriz ki, aynı ahenkten anlayan bir başka berber bu makas şıkırtısıyla Mors alfabesiyle çıkarılan manalar çıkarabilir.