*

Mehmet Rauf

230

Siyah İnciler, Mehmet Rauf

“Sonsuza Kadar Sen, Sonsuza Kadar”dan Bütün güzel şeyler, kederli, dayanılmaz bir çekicilikle beni ölüme yöneltiyor; bedbahtların hayattan yorgun düştükçe duydukları ölüm arzularını ben güzellik ve mutluluğun önünde hayran [olduğum] ve hasretle ezildiğim zamanlar hissediyorum; hayranlığım yavaş yavaş ağır bir hüzne, ezici bir hüzün ve eleme dönüşüyor; sanatın, tabiatın beni dehşete düşüren güzelliklerine karşı beni sıkıntı […]

YKY, İstanbul 1997, s. 49
229

Siyah İnciler, Mehmet Rauf

“Birbirimiz İçin”den Mademki hayat böyle birleştirmek için bizim gibi uzun süre zâlim kimsesizlikler içinde sürünmüş iki yetim varlığı seçti, mademki kader bu iki kırık varlığı tamir için böyle bir büyüklük gösterdi, sana yalnız kendin için büyük bir saygıyla uzanan eline gelen bedbaht hayatını güvenle teslim et ki mutlu olalım. O kadar birbirimizin olalım, o kadar […]

YKY, İstanbul 1997, s. 305
228

Siyah İnciler, Mehmet Rauf

Hiçbir Yer Bir yer, âh bir yer olsun; öyle bir yer istiyorum ki orada hiçbir şey olmasın, hiçbir şey, hayatı, doğayı şekillendiren şeylerin hiçbiri olmasın; öyle bir yer ki benliğim, bu sonsuzluklar içinde sonsuz benliğim orada yerle bir olsun, bütün vücudumun kuvveti yok olsun, yokluk içinde olayım. Hiçbir şey kalmasın; hiçbir şey, bu hayata, bu […]

YKY, İstanbul 1997 s. 133
187

Eylül, Mehmet Rauf

Hiç olmazsa beraber ölmek de mi yoktu? Hiç olmazsa onun için ölmek de mi yoktu?

Akçağ Yayınları, Ankara 2006 s. 443
186

Eylül, Mehmet Rauf

Yine o şuurunun sesi yükselerek “Lâkin herkesin hayatında da böyle başkalarının iğrenç bulacakları anlar vardır.” demek istiyordu. Fakat onu öldüren herkesten fazla kendisinin kötü olmasıydı. Kendine hürmet edememek kadar ona azap veren bir hâl yoktu. Kendinden korktuğu, ruhunun karanlığından ürkek bir iğrenme duyduğu zamanlar: “Ah ne kirli bir bilmeceyim!” diyerek kendindeki bu iki ruhu, bu […]

Akçağ Yayınları, Ankara 2006 s. 113
185

Eylül, Mehmet Rauf

Hâlâ mutluluk rengini muhafaza eden bu müşterek hayatlarının derinliklerinde kendi hissolunamaz, görülmez bezginlikler hissettiğinden, o söyledikçe onun zannettiği kadar mesut olduklarına inanmak istiyordu. Hiç, hiçbir kederleri, ayrılıkları, hiçbir şeyleri yoktu; fakat işte bu kadar samimi, bu kadar bağlı bir hayata alıştığı için en hissedilmez şeyler ona tehdit gibi geliyordu.

Akçağ Yayınları, Ankara 2006 s. 31-32
184

Eylül, Mehmet Rauf

[…] asıl kabahatin köşkte olmadığını hissediyordu; kabahat şu sebebini düşününce kalbini sızlatan can sıkıntısında, ne kadar aşk ve bağlılık ile geçerse geçsin beş senelik hayatın yıprattığı kalplerde, bu kalplerin, insan kalbinin eskimeye olan kabiliyetindeydi.

Akçağ Yayınları, Ankara 2006 s. 16