“Münacat”dan Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster, kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde?
Bu satırları ben hangi kafayla yazıyorum? Sizler yazılanları hangi kafayla okuyorsunuz? Bu soruların her ikisine de nahoş birer cevap vereceğiz. Benim başım bazı olaylarla, bazı kimselerle hoş değil; onun için yazıyorum. Bazı olaylar, birkaç olay değil birçok olay; bazı kimseler birkaç kimse değil birçok kimsedir ve giderek çoğu kimsedir. Sizler benim uyumsuzluğuma, uyuşmazlık çıkarmada ısrar […]
Altmış yıllık hayatımın göze acı veren bir uyanma süreci olduğunu söylersem, onu yerli yerince Tavsif etmiş olmam. Artık beynimi her gün biraz daha elektriklenmiş hâle sokan, yüreğimi burkan bir ayıkma sürecidir yaşadığım. Ne kadar ayıktıysam o kadar keyfim kaçtı. Keyfimi güvendiğim dağlara kar yağması mı kaçırdı? Bilakis! Yanımda yöremde bulunanlara o çok güvendikleri dağları işaret […]
“Mataramda Tuzlu Su”dan Uzak nedir? Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidilecek yer ne kadar uzak olabilir? Başım açık, saçlarımı ikiye ortadan ayırdım kimin ülkesinden geçsem şakaklarımda dövmeler beni ele verecek cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim
“Sevgilim Hayat”tan anamın giydiği pazen sofrada böldüğümüz somun yani ıscacık benekleri çocukluğumun cılk yaralar hâlinde yayılırlar toprağa etlerimiz kokar gökyüzünü korkutur çünkü biz savaşmasak Uzak Asya`dan çekik gözlerimiz Küba`dan kıvırcık sakallarımızla savaşmasak güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu da Ke San`da Kandehar`da ümüğüne basılır mı vahşetin ve sen boynunu öperken beni sarhoş bir okyanusla […]
“Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü”nden Sözlerimin anlamı beni ürkütüyor böylesine hazırlıklı değilim daha. Bilmek. Bu da ürkütüyor. Gene de biliyorum: Kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda.
“Bir Devrimcinin Armonikası”ndan Ben ki gövdemi ne yapmalıyım tahta bir bavul gibi duruyorum insanın kıyısında
“Geceleyin Bir Koşu”dan her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde ayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar çıkarırdı ortaya
“Münacat”tan Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Âmentü İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak […]