“Yeis ile Tabanca”dan Affet şairi, okur, onun hâtıraları alfabetik olmayan bir acayip lügatta – vaktinde kül olamaz! Aslında sen çok iyi bilirsin, neler olur hayatta!
Tebeşir Ruhların canlandı. Ben geldim. Çocukluk körelmiş. San ki, şimşir bir topaç gözlerimden kaçtı. Kaçmış. Pas betondan sökülmüş. Küldü yaprak, can süzülmüştü. Sırçan yerde. Düştün, fışkıran kandı. Yorgunsun Mürekkep dağlıyor, ruhların kanlandı, dizim yandı. Tııp. Tıp. Düşen can. Gözlerim yaştan kızarmış. Çocukluk çıkmıyor hiç gözlerimden. Bağırdım ben de, yapraklarla birlikte. Etraf, sırça dolmuş. Tertemiz
Kekeme Hayat Sen, ya san, ya da sar beni, kalbim sağda, Şehir solda, ya san, ya sar, ya Sansar – Bak, yapraklar sar – hoş, yoksa Şehr`e, bahar mı geldi, bahar yani, son bahar. İşte böyle.
“Düştanbul”dan XXI Hey Tanburî Efendi! Taksim e çıkmasın bütün yolları bu şehrin; şahnişinde otur sen de kırık bir taksim – in, Düş İstanbul u başlarına ör!
“Düştanbul”dan XVI Düştanbul! Cahide Sonku’yu kim öl –
“Düştanbul”dan VI Sokaklarında bu şehrin, ölüm Denizi bu şehrin, ölüm Göğü ölüm. Sevgisi bu şehrin, bu şehre sevgi, bir insanına sevgi bu şehrin, ölüm. Kostantiniyye, İslâmbol olup bir vakitte, donanıp ışıklarını artık bu şehir Her şeyi ölüm, bu şehrin. Kirpikleri ölüm. Orası ölüm. Belalısıyım ben bu şehrin, ölüyüm
“Düştanbul”dan Serin kuşu sabahın, acılı ve tekdüze, açılan sessiz bir yaprak gibi gündüze.